dc.description.abstract | Arabuluculuk, Türk hukukunda son dönemlerde oldukça önem kazanmış bir kurumdur. Hatta arabuluculuk, bazı dava türleri bakımından dava şartı hâline getirilmiş bir kurumdur. Yapılan son düzenlemelerde, batı hukukundaki arabuluculuğa ilişkin düzenlemelerin ve uygulamaların temel alındığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Ne var ki Türk hukuk tarihinde, özellikle Osmanlı Hukukunda, uzunca bir süre uygulanan “muslihun” kurumunun arabuluculuğun Türk hukukundaki tarihsel kökenini oluşturduğu ifade edilebilir. Muslihun kurumu, Osmanlı Hukukunda oldukça yerleşik ve tavsiye edilen bir uygulamadır. Hatta, mahkeme kararlarında ve ilmî çalışmalarda bu husus “sulh, hükümlerin efendisidir” şeklinde ifade edilmektedir. Osmanlı hukukunda, muslihun kurumunun iyi derecede uygulanmasının bir nedeni de İslam hukukunun uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Zira, İslam hukukunun dört temel kaynağında, “sulh” teşvik edilmiş ve buna ilişkin sözleşme hükümleri detaylıca ortaya koyulmuştur. Şer’iye sicillerindeki kayıtlara bakıldığında “muslihun” kurumunun günümüz uygulamalarına ışık tutacak bazı hususlar dikkat çekmektedir. Sulh görüşmelerinde taraflar arasında dengenin kurulması, sulhe varılan konuda tekrar dava açılamaması ve açılsa bile reddedilmesi bu hususlardan bazılarıdır. Muslihun kurumu Osmanlı hukukunda gerek merkezde gerekse taşrada oldukça yaygın olarak uygulanırken, arabuluculuk kurumu dava şartı haline getirilerek, deyim yerindeyse zorlayarak uygulanmaktadır. Bu durum hukuk, psikoloji ve sosyoloji bilimleri açısından incelenmeye değer görülebilir | en_US |